아래 논문은 터어키 우즈벡연구소의 싸바르 이산쿨 박사가 쓴 것입니다. 영문 제목의 해석은 "잃어 버린 낙원을 찾아서"이고 그 내용은 고대 수메르와 투르크간에 연결된 언어적, 신화적 동질성에 대한 것입니다. 터어키어로 씌여 있어 저로서는 해석이 난감한데 제가 이 논문을 찾게 된 것은 "suber"라는 어휘 때문입니다. suber는 중앙아시아와 북유럽 그리고 메소포타이마,인도에 걸쳐 등장하는 성스러운 단어입니다. "suber"는 산스크리트어로 'svar'(빛나다, 태양, 금), 지나족과 투쟁한 흉노의 "蘇伐"(소벌)가문, 시베리아의 "sibir"부족과 슬라브의 최고 유일신 "svarog"(스바록)의 어원입니다. 특히 슬라브문화에 등장하는 "스바록"은 우리 한단고기 삼성기의 "사백력"과 밀접한 관계가 있어 보이는데 삼신체계라든지, 창세과정등이 너무나 닮아 있어 의아할 정도입니다. 이 논문에서 'suber'는 수메르와 중요한 관계에 놓여 있는 것으로 보입니다. 특히 이 논문에는 " Tan-Guine" (탄 귄)이라는 고유명사도 등장하는데 제가 아는 터어키어로는 "새벽 태양" (The Rising Sun)으로 해석되는 말이 아닌가 합니다만.. 터키어 해석이 가능한 분께서 일독하시고 주요 내용을 한 번 정리해 올려 주셨으면 감사하겠습니다. -솔본- http://www.gefad.gazi.edu.tr/223/14.pdf 문서의 HTML 버전입니다. Quest for the lost Paradise ABSTRACT In this article that was taken from Uzbek Turkish, the main incentive is the relationbetween Turkish and Sumerians. The writer has not only studied the common vocabularies between two languages but also aproached the question of the similarities between the legends of the Turkish tribes and Sumerian tribes. Key Words: Turkish, Sumerian, epope, myths -------------------------------------------------------------------------------- Page 1 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197Kaybolan Cennetin Peşinde (Sumer ve Akad: Utopya mı? Gercek mi?) Quest for the paradise lost Doc.Dr. Cabbar IŞANKULU Aktaran: V. Savaş YELOK G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Turk Dili Bolumu Ankara-TURKİYE OZET Ozbek Turkcesinden aktarılan bu makalede Turk dili ile Sumer dili arasındaki ilişkiden yola cıkılmıştır. Yazar sadece ortak kelimeleri değil Turk boylarının destanları ile Sumer destanları arasından benzerlikleri esas alarak, Sumerler ile Turkler arasındakiakrabalığı tespite farklı bir yonden yaklaşmıştır. Anahtar Kelimeler: Turkce, Sumerce, destan, mitler Yunanca Mezopotamya diye adlandırılan Dicle ve Fırat ırmakları arasındaki bolgede milattan onceki 5200 yıllarında ortaya cıkan ilk devletlerden biri de Sumer devletidir. Dunya uygarlığının ve kulturunun beşiği, ilk defa butun dil kanunlarına dayanan yazının keşfedildiği ve devlet yonetimi; sulama, tarım, mimarlık, gemicilik sahasında bugunkunden cok az fark gosteren usullerin keşfedildiği ve ilk sanat eserlerinin -------------------------------------------------------------------------------- Page 2 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197184yaratıldığı Sumer devleti hakkında duşunceler, munazaralar bir bucuk asırdan beri devam ede gelmektedir. Sumer ve Akadlar’ın yuksek uygarlığından haber veren ilk arkeolojik yadigarların bulunmasının uzerinden bugune kadar 150 yıl gecmiş olsa da alimler, henuz Sumer ve Akad devletini oluşturan halkın kimlikleri hakkında bir sonuca varamamışlardır. Ceşitli goruşler taşıyan alimler, sadece “Sumer devletini meydana getiren halkın yerli ahali olmadığı” fikrinde aynı goruşteler. İşte bu halkın hangi kavme mensup olduğu konusunda ceşitli fikirler acıklanmıştır. Bu fikirlere gore, Akad devletinin temelini kurmuş olan Sumerler, doğudan veya kuzeyden gelmiş; beraberlerinde yazı, demircilik, sulama usulleri ve devlet kurma geleneğini de alıp getirmişlerdir. Bu, bizi şu fikre goturmektedir: “Sumer ve Akad'dan da once olan kuzeydeki ya da doğudaki (Kuzeydenildiği zaman Kafkasya, İdil Boyu, Batı Sibirya; doğu denildiğinde de merkezi Asya, Hindistan, Moğolistan, Altay, Cin goz onunde bulundurulmalıdır.) medeniyet, burada terakki ederek devlet olmuştur.” 'Şumer' ya da 'Sumer' kelimelerinin etimolojisini, bir tek batılı alim dahi ilmi esaslara dayanarak veremedi. Bilinen anlamda bu kelimeleri acıklayan Olcas Suleymanov “'Şumer' ya da 'Sumer' adını, 'su' ve 'yer' kelimelerine dayandıran bir varsayım ileri surer (Sulaymanov, 1975).Eski Turkler, Ural ile Altay arasını "sulu yer", "su yeri" (Sibirya kelimesi de bundan gelmiştir.) diye adlandırırlardı. Sumerler/Şumerler de iki nehir arasında yerleşmiştir. Bu yerlerin evvela "sulu yer" olduğu duşunulmuş olabilir. Sibirya yerleri gibi buralar da onceden bataklıktan ibaretti. Onlar, işte bu bataklığı kurutarak tarıma elverişli hale getirmişlerdir. Sumerler, civiyazısında dağ, kır, yer adlarını “h”şeklinde yazmıştır. Eski Turk yazısında da yer “u” şeklinde yazılmıştır. Bunlar, yer ve dağı anlatan hiyerogliflerdir. Şumer/Sumer, Subyer, Sibir, “sub” kelimeleri, birbirine ses bakımından benzer. Bizce de Şumer/Sumer’in “Subyer”den gelmesi hakikate daha yakındır. Cunku, Sumer efsanelerinde “op-su” (cucuksub) hakkında efsane vardır. Bu efsaneye gore Op-Su, dunyayı ve insanı yaratantanrıdır (Uraz, 1991). Bu tanrının aynısına Altay ve Yakut mitlerinde de rastlanır. Eğer tetkiklerde şu varsayıma dayanırsak -meselenin başka yonlerini gorme, dil ve civiyazısını mukayese etme- Sumer ve Akad devletinin kokenini oluşturan halkın Turk kavmi olduğu konusundaki fikrin hakikate daha yakın olduğunu goruruz. Bunu, bir tek batılı alim yapmak istemedi. Cunku eğer Sumerler’in Turk kavmi olduğu ispatlanırsa, o zaman Babil, İsrail, Yunanistan ve Roma’daki buyuk uyanışları etkileyen, onların oluşumuyla yukselişine buyuk olcude tesir eden Sumer kulturu ve medeniyeti de Turk -------------------------------------------------------------------------------- Page 3 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197185halklarına mahsus olacaktır. Bu da ne kadar gercek olursa olsun, Avrupalı alimlerinkıskanclığına sebep olur. Oysa ki biz yeni yeni delillere de rastlıyoruz. Bunun sonucunda da Avrupalı alimlerin garezleri, gittikce azalacak ve faraziyeler daha cok ilmi renk alacaktır. Sumerlerin “Baş Tanrı”sı hakkındaki duşunceler, Olcas Suleyman'ın varsayımınıgerceğe yaklaştırır. Baş tanrı Enlil “Tanrılar Tanrısı”, “gok ve yer padişahı”, “butun memleketlerin yaratıcısı” dır. Sumerlerin “Yaz ve Kış ” efsanesinde (comlek yazısında) Enlil tanrıların yardımcısı, “urun, uretim tanrısı” ozelliğiyle karşımıza cıkar. Bu mite gore "kış", butun ekip dikme, urun, hayat, yeşillik, su, yağmur ve karın yaratıcısıdır. Urunun bol olması ona bağlıdır. Eğer Fırat ve Dicle nehirlerinin yer aldığı coğrafyayıgoz onunde bulundurursak, o yer tabii duruma gore kışı tanrı derecesinde yucelten memleket olamaz. Bunun tam tersine, buraya sıcak ve guneş hakimdir. Kış, sadece Sibirya’da değil uygun başka yerlerde de kendisinin uzun surmesi, soğuk olması, her şeyi yine hayat icin guneşle birlikte kendine bağlamasıyla tanrı sıfatında tasavvur edilmiş olabilir. Keza Yakut ve Tuva mitlerinde de kış, tanrı sıfatında tasavvur edilmiştir. Daha sonraki yıllarda yapılmış olan bircok incelemede, bu mesele acıklanmaya calışılmıştır. Cunku Altay, Orta Asya’daki Turk halklarının mitleri Orhun, Yenisey Yazıtları, Uygur metinleri ve daha sonraki zamanlara yonelik değerlendirmeler buna esas olmaktadır. Milattan onceki III. yuzyıla ait Cin el yazmalarında Qanlılar (Cince karguy)da, Cin yazısına ters tarzda (bilindiği gibi Cin hiyeroglifi dikine yazılır) yan yazıların yazıldığıhakkında bilgilere rastlanır (Sulaymanov, 1975). Bu bilgiler, Turkologlarca oteden beribilinmektedir. Buna gore Turk yazısının milattan onceki III. yuzyıla kadar Cin tarafından bilindiği soylenebilir. O, bu devre kadar, birkac basamaktan, yani yan tertipve sıra ile yazılma derecesine kadar ulaşan basamaklardan gecmiştir. Bundan şunu anlıyoruz: “Turk yazısı milattan onceki III. yuzyıldan daha da eskidir”. Bizim, ihtimalolan bu eskiliğin kokunu Sumer civi yazısıyla denk tutmamız yanlış değildir. Orhun, Yenisey ve başka yazıtlardaki yazıların şekli bircok yonden Sumer yazılarına benzer. Bu benzerlik, dil benzerliği ile birleşir. Bu noktada varsayımların ilme yaklaştığınıhissedersiniz. Cunku Turk dilinin Sumer diline etkisi, Mancularla aslı Turk kavminden olan Moğolların diline etkisi gibi yakın da değildir. Bunu dikkate aldığımızda “Sumer dili, Turk dilinin tesiri altında kalan başka bir dildir.” demek icin bu iki sınır ve halkıbirleştiren kaynağın olması gerekir. Bu zamana kadar boyle bir kaynağa -------------------------------------------------------------------------------- Page 4 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197186rastlanamamıştır. Biz, bu yakınlık hakkında duşunceler uretmek icin kıyaslamalar yapacağız. Aşağıdaki kelimelerin ses ve anlam bakımlarından karşılaştırılmasından da anlaşılacağı gibi, Sumerce ile Turkcenin birbirine yakın olduğu acıktır. SUMERCE=>TURKCE 1. ada, (ata) => ata, yaşlılara hurmet amacıyla soylenen soz 2. eme (anne) => ana 3. kur (dağ) => kır (dağ toprak) 4. şube, (sine) => coban 5. yeş (ev) => eşik, kapı6. uş (uc) => uc 7. gu (ses, avaz) => ku (ses, avaz) 8. emek (dil) => em-,ye- (dil) 9. me, ze, ene => ben, sen, o 10. geş (kuş) => kuş11. ğiş, gic (ağac) => ağac, ığac 12. kır (yer) => kır 13. tir (hayat) => tirig, diri 14. tu=> tut- 15. sıg (vur-) => sok- 16. yed (od, ateş) => od 17. işi (az, kicik) => kici 18. geştuke => işiten19. yeren (er kişi, cenkci) => eren 20. geg (ek-) => ek- 21. teg (değmek) => değ- 22. tum (nesil)=> tohum,nesil23. dingir, demer (gokyuzu) => tengri24. yen (ali, yuksek, en) => en 25. ken (geniş) => ken-gen-geniş26. uzun => uzun, uzak 27. ud (ateş) => od 28. udun (ocak, yanıcı madde) => otun-odun 29. tuş, şuş=> duş- -------------------------------------------------------------------------------- Page 5 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197187Gorulduğu gibi Sumerce ve Turkce kelimeler semantik ve morfolojik bakımdanbirbirlerine benziyor. Doğrusu, bazı sesler değişmiş, ama bu değişme asıl manaya zarar vermemiştir. Bu benzerlik bircok bakımdan dilcilere bol malzeme verir. Dunyadaki butun diller, artzamanda belirli bir fark gosterir. Eski İngilizce, Almanca, Hintce, Avrupa dillerini tercumesiz anlamak mumkun değildir. Ama beş bin yıl onceki Sumerce kelimeleri kendi kelimelerimiz gibi anlıyoruz. Bu mukayeseye şunu da eklemek gerekir. Sumerce ile bugun kullanılan Turkce kelimeler arasında 4500-5000 yıllık fark var. Bunu anlamak icin, bundan bin yıl once yazılan Kaşgarlı Mahmut’un, Edip A. Yukneki’nin eserlerindeki kelimeler ile bugunku kelimeler arasındaki farkları ve bu kelimelerin diğer devrelere gecmesiyle ortaya cıkan seslerin farklılıklarını kıyaslamak yeterlidir. Ama aradaki zaman ne kadar uzun olursa olsun ses ve kelimelerin morfolojik durumları sayı, sıfat, zamirlerin benzerliği; kelime birleşmelerinin belirli bir kurala uyması bu kelimelerin aynı dilden olduğunu gosterir. Sumer dil etimolojisini tespit edebilmek icin Turk dilinin (Turkce’nin) butunlehcelerinden haberdar olmak gerekir. Buna gore, Turk dilcilerinin onunde buyuk bir vazife olduğu soylenebilir. Bu vazife Sumerce’nin tesirinde şekillenecektir. Babil, Yahudi, Yunanlılar vasıtasıyla butun dunyaya medeniyet veren halkın, Turk halkıolduğu konusundaki faraziyeler ilmi esasa dayanır. Benzerlik sadece isim, sayı ve sıfatlarda değil; fiillere ve ilahi duşunceleri ifade eden kelimelere de aksediyor. Bilinmektedir ki, ceşitli dillerde fiilin benzerliği, cok nadir rastlanan hadisedir. Unlualim V. İ. Avdiyev'in vardığı sonuca gore Sumerce de Turkce gibi eklemeli bir dildir.” (Avdiyev, 1948a). Sumer destanı Gılgameş'teki (Sumer varyantı Bılgames, Bılgamış) isimlerin Turkhalklarının destanlarındaki kahramanlara (Alpamış, Alpomis, Alpmanas) ses bakımından benzer olması da, buyuk ve ciddi bir inceleme konusu olmalıdır. Gılgamış’a, Sumer varyantında, Bılga‘meş, Bılgames (Bılgamiş) şeklinde de rastlanır ki, “Bilge” kelimesi eski Turkce'de “bilgili”, “deha”; Sumerce’de ise “bege”, “danışman, deha, baba” manalarına gelir. Turk destanlarında Bilgebek, Bilge Kağan, Bilge Hakan, Bilgames (bilgili, kahraman, pehlivan) ismindeki kahramanlara cokrastlanır. Bilge Kağan yazıtı “bilge” kelimesinin Turklerde onceden mevcut olduğunu gosterir. Bilge Hakan, kahramandır, her şeyi bilen bir hakandır. Bu hakan, sadece cismen değil, ruhen de guclu bir şahıstır. O, hakanlık derecesine ulaşıncaya kadar şamanlığın butun makamlarını gecer. Kendisinde şamanlığın her ozelliği bulunur. -------------------------------------------------------------------------------- Page 6 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197188Şaman, tanrı ile insanı bağlayıcı koprudur. O, zalim ve kotu ruhlarla mucadale ederek galip gelir. Bazen de, koruyucu ruh roluyle kotu ruhların sultanlığı olan yer altıdunyasına yolculuk eder. Orada kotu ruhların eli altındaki tutsakları azat eder. Altın elma, altın kuş, ab-ı hayat ve başkalarını alıp doner. Altay ve Sibirya şamanlarıhakkındaki tetkiklerde şamanın bu vazifesi detaylı olarak incelenmiştir. Bilgemiş de yer altı dunyasına yolculuk eder, yurdunun kotu duşmanlarını oldurur, ebedi hayat suyuaramak icin “gidip de donulmeyen” ulkesinin yolunu tutar. Sumer mitolojisinde İştar; aşk, muhabbet, mahsul ve uretim yaratıcısı anlamında kullanılır. Divanu Lugati’t-Turk'te Kaşgarlı Mahmut “işler” ﺮﻼﺸإ kelimesinin “hatun,hanım” manasına geldiğini ve adlandırılma tarihinin cok eskilere gittiğini soyler.1Turk halklarında "kadın yaratıcılar" mukaddes sayılmıştır. Onlar icin kurbanlar adanmış ve tutsuler cıkarılmıştır. Buyuk ihtimalle “is” شإ Turklerin geleneğinde ceşitli kokuların mistik bir nesne olarak kullanılması yahut da hastalıklarda tedavi olarak kullanılması da Sumerlerdeki bu tasavvurda cıkmış olsa gerektir. Bu anlamıyla ateş, alev ve tutsu mukaddes sayılmıştır. Bunlar, ilk once kadın mabudelerle sembolleştirilmiştir. Sumer mitolojisindeki Enu, gokyuzu tanrısıdır. O, Uruk (Sumerce Unug, yani Uluğmanasındandır.) şehrinin gokyuzundeki koruyucusu sayılır. Enu, Tukcedeki "ana" (anne) kelimesine benzer. Eski yazılarda da Umay Ana ismi dile getirilir. Turk halklarıarasında urun yaratıcısı sayılır. Kaşgarlı Mahmut onu “kahraman erlerin koruyucusu” şeklinde tarif eder. Dummuzi (Tammuz), Sumer mitolojisinde “İştar'un sevgilisi; yer altına, cehenneme mahkum edilen” kişidir. Tammu-Tammuz kelimesi, Divanu Lugati't-Turk'te de “cehennem” manasında kullanılır (Kaşkarlı, 1960a). Alişir Nevai bu cehennem manasında bu kelimeyi kullanır (Kaşgarlı, 1960b). Gorulduğu gibi Sumer mitolojisindeki esas kahramanların isimleri Turkcedir. Bunun dışında “Bılgamış” destanıyla “Alpamış” destanının son bolumlerindeki olaylar birbirine benzer. Bu, Bilgemiş (Gilgemiş) ve Alpamış'ın oteki dunyaya seferi, Bilgemiş-Enkidu, Alpamış-Kultay munasebetlerinde gorulur. Hatta bu iki destandaki ruya motifi de cok benzer. “Alpamış” destanında Karacan, Alpamış'ı ruyasında gorur. Onun arkadaşı ve yardımcısıolur. “Alpamış, cobanların evinde yattığında bir ruya gorur. Aradığı sevgilisi Barcın da 1Sumer ve Turk mitolojisinin mukayesesini sonraki makalemizde inceleme duşuncesinde olduğumuz icin burada geniş bir şekilde ele alınmamıştır. -------------------------------------------------------------------------------- Page 7 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197189bir ruya gorur. Kaşal arasında doksan Kalımak'ın icinde Karaşan Alp da bir ruyagorur.”2“Bilgemiş” destanında da Gılgamış Enkidu'yu ruyasında gorur. Onun arkadaşı ve en yakın yardımcısına donuşur (Alpamiş, 1998). Mit, orf ve adetlerin karşılaştırılması da Sumer meselesinde bize zengin bir bilgi verir. Sumerlerin asıl vatanlarını tespit etmek icin Turk kavimlerinin oluşmaları, coğalmalarıve buyuk gocleri hakkındaki mitlerine muracaat etmek zorundayız. Şunu hatırlatmak gerekir ki, Sumer devleti Yeni Neolit devrinde, Mezopotamya’da kurulmuştur. Sumerler, evvela, uzerine kamış ortulu kulubelerde ve yer altı evlerinde yaşadılar. Buhayat tarzları ve muhafaza ettikleri gelenekler Sumerlerin dağlı halk olduğunu gosterir. Sumerlerin aslının dağlı oldukları konusunda, alimlerin aynı fikirde olmaları ilginctir. Sumerler goc ettikten sonra bakırdan eşya yapmaya başlarlar ki, bu zanaat medeniyettarihinde buyuk bir inkılap idi. Bakırcılık ve demircilik, Turklerin temel zanaatıdır. Buna bağlı olarak Turk kavminin ilk mesleklerinden biri de “demircilik” olmuştur. Demircilikle ilgili mitler başka milletlerde de vardır. Turklerde en yaygın olanı“Ergenekon” destanındaki mitlerdir. Bu destandaki hikayeye gore Turkler duşmanlarına yenilir. Yapılan savaşta Elhan'ın oğlu Kıyan ve Noguz’un aile uyelerinin hepsi olur. Kıyan ve Noğuz mal ve mulklerini, ailelerini yanlarına alarak kacarlar. Buyuk zorluklar cektikten sonra, Tanrının merhametiyle dağların arasındaki cennet gibi bir mekana gelipyerleşirler. Etrafı dağlarla kuşatılan bu yere bir tek kişinin ve duşmanın gelmesi hic de mumkun değildir. Bu yer cennet kadar guzeldir. Ergenekon yeri, suyu, havası ve bolnimetleriyle şahane bir yerdir. Bu iki aile burada yaşamaya başlarlar. Bunlar, burada ziraat, bağcılık, bostancılık ve demircilikle meşgul olurlar. Burasını mamur bir yurda cevirirler. Onlar burada 400 yıl yaşarlar. Kavim cennet kadar guzel olan bu yurda sığmayacak kadar coğalırlar. O zaman kurultay yaparak kendi yurtlarını genişletmekisterler. Etrafı aşılmaz sarp kayalarla cevrili olan Ergenekon'dan cıkmak hic de kolaydeğildir. İclerinden bir demirci ustası bu kayaları buyuk bir maharetle eritip gecit acar. Yol acıp Ergenekon'dan yeni dunyaya cıktıkları gune atfen3her yıl ilkbaharın ilk2Age.3Bugune Murat Uraz 9 Mart diyor. Anlaşılan o, ay ve guneş yıllarına gore hesaplama yaparken yanılmıştır. Coğuna gore bugun 19-21 Marta tekabul eder. Yani yeni gun onceden 21 Mart, yani Nevruz gunu sayıla gelmiştir. -------------------------------------------------------------------------------- Page 8 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197190gununde, Turk hakanları şolen yaparlardı. Onlar cekicle orste demir doverek Ergenekon'dan cıkışı sembolize ederlerdi. Sonra bu kutlamalarda buyuk toy verilirdi. Divanu Lugati't-Turk'un 1. cildinde şu bilgi vardır: Kırgız, Yabom, Kıpcak ve başka kavimlerin halkı yemin veya anlaşma merasimlerinde demiri ululamak icin kılıcıcıkarıp, gozlerini kapatarak one doğru yurur ve “Gok girsin, kızıl cıksın.” (Yani sozumde durmazsam, kılıc kanıma bulansın, demir senden oc alsın.) derlerdi (Epos). Cunku onlar demiri kutsal sayarlardı. Altay Turklerinin tanrısı Erlik Han’ın sarayının damı da kılıcı da kalkanı da demirdendir. Demirle, Şaman kavramları buradan cıkmıştır. (Şaman, kavmin yol gostericisi, ilahiyatcısı, onlara yardım edicidir.) Anlaşıldığı gibi Altaylarda da demir mukaddestir. Turkler kayayı eritip, yeni dunyalara yol acarlar ve ceşitli yerlere doğru giderek, tıpkı Ergenekon gibi cennet yurtlar aramaya koyulurlar. “Demirci” lakabı, Turklere işte bu efsaneden kalmış olabilir. Kaynakların ve yadigarların gosterdiği cennet gibi mekan Altay'da dağlar arasında bulunmuştur. Destanda bu ahali mert, marifetli, huner sahibi, varlıklı ve cesurdur. Yurtları ise mureffehtir. Destanda, duşmandan gizlenerek tılsımlı yurda gidip, orada kalma konusundaki anlayışın koklericok eskiye dayanmaktadır. Turklerin kozmogonik goruşlerine gore insanlar, Tanrılara dağlar ustunde rastlamış ve onlara tapmışlardır. Tanrıya gokyuzune, dağlara ve tepelerinustune cıkılarak ulaşılır diye inanıyorlardı. Eski Yunan kaynaklarında da doğuda; mutlu, guzel, mureffeh Giperlera halkının yaşadığı hakkında kayıtlara rastlanır (Kaşgarlı, 1991). Milattan once VII. yuzyılda doğuya seyahat eden Yunan Aristey'in hatıralarında da bunun gibi bilgilere rastlanır (Anoxin). Aristey, bu seyahatini destan olarakanlatmıştır. Bu destan, Turklerin yurdu hakkındaki en eski yazma kaynaklardan biridir. Aristey, “Arimaspeya” destanındaki Arimasplar icin "Onlar, sıradan insanlar değil, ilahiguc ve kuvvete sahip halktırlar." der. Destanda bu halk, demirciliği, buyuculuğu, aleve hakim olmayı bilir. Yurtları cennet gibidir ve insanları tek gozludur. Kaynaklarda tek gozluler hakkındaki mitlerin tarihi esasa dayandığı yazılmıştır (Sulaymanova, 1991). Ozellikle Turk kavimleri, başlarına demirden miğfer giymişlerdir. Bunu yanlışyorumlayan Yunanlılara Arimasplar, bir gozlu devler şeklinde tecessum etmişti. Umumi olarak Aristey'in doğu hakkındaki destanı, Yunan edebiyatına buyuk bir olcude nufuz etmiştir. Orada Arimaspların sihirli guce sahip olduklarından bahseder. Cennet gibi yurthakkındaki bu kaynak, demirciliğin ve medeniyetin vatanının Orta Asya ve Altayetrafındaki yerler olduğunu belgelemektedir. Kuzeyde bulunan "cennet gibi yurt" -------------------------------------------------------------------------------- Page 9 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197191hakkındaki rivayetlere Cin kaynaklarında da rastlanır. Eski Cin mitlerinde; "kuzeybatıda cok zengin, mureffeh ve guclu İmu memleketi vardır" denir. İmu, tıpkı Aristey'in tasvir ettiği gibi tek gozluler memleketidir. Bunun dışında Hint mitlerinde de kuzeydeki tekgozlu insanlar hakkında bilgiler vardır. Demek ki tek gozlu insanların memleketigercektir. Buradaki halk demirden miğfer giydikleri icin boyle tasvir edilmişlerdir. Bahsedilen bu halk Baktriya ve Hindistan'ın kuzeyinde, Cin'in kuzeybatısında, Yunanistan'da ve Uzakdoğu'da yaşamıştır. Haritaya bakarsak bunun Orta Asya, Sibirya ve Altay ulkeleri olduklarını goruruz. "Cennet gibi yurdun" aynen bu sınırda olduğuna Yunan, Cin ve Hint kaynakları şahitlik eder. Bunun dışında, dağ arasındaki tılsımlı yurtanlayışı Ozbek sozlu edebiyatında da muhafaza edilmiştir. Ozellikle, Malike-i Ayar (Ayar, “kurmay” demektir.) destanı tılsımlı ve guclu Turkistan hakkındadır. Avaz, Malike-i Ayar'ı (kurmayı) bu memleketten kacırarak gelir.4Turkistan'da destan kahramanları altından, metalden arslan yaparlar. Bu bolum, Turklerin demircilikle eskiden beri uğraştığını teyit eder. Sibirya Turklerinin etnografisini araştıran V. Radlof’un yazdığına gore, Altay ve Sayan dağları altın ve bakır yonunden zengindir. Buna gore soyleyebiliriz ki; bu yerin eski ahalisi bakır ve altın gibi ceşitli metalleri kendileri kazarak cıkarmış, bunlardan ceşitli eşyalar yapmışlardır(Pyankov, 1978). Radloff, Altayların 180 turde bronz eşyanın yanında, kupe, yuzuk, boncuk yaptıklarınıda soyler. Keza Altayların eski mezarlarında da metal, altın, bakır, gumuş, bronz eşyaları bulunmuştur. Milattan once 3000 yılının başıyla ilgili kazıda Malike Şubad’ın mezarında cok ince ve sanatkarane işlenen mucevherler ve metal eşyalar bulunmuştur (Arxialogiceskix, 1961). Altaylar ve Sumerlerin gumuş bir masa ustunde, mezara demir eşyalar koyma adetleri aynıdır. Bazı alimler bu benzerliğe dayanarak, eskiden bu halkların dininin aynı olduğu fikrindedirler. Rus alimi I. Ragozine, cok ictenlikle elindeki Sumer ve Turk kaynaklarına dayanarak şoyle der: Bunlar topraktan yararlanmayı, madenciliği, demiri işlemeyi bu yere getirdiler. Ayrıca onlar bataklık yerleri kurutup kanallar kazarak buraları verimli hale getirdiler. Taşlardan ve tuğladan evler yaptılar. Bu tip evleri ilk yapanlar Sumerlerdir. Akad yani “dağ”, “kaya” kelimeleri bile bu halkın dağlı yurtlardan geldiğini belirtmektedir. Asıl vatanları olan Dicle ve Fırat ırmaklarının kuzeydoğusunda yerleşerek, kendilerini Elam diyeadlandırmalarına rağmen onların esasen eski Turk kavmine mensup oldukları gerceğe daha yakındır. 4Age., s. 16. -------------------------------------------------------------------------------- Page 10 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197192Sibirya'daki Altay (dolayısıyla Ural) sıradağlarının eskiden demir madeni/ocağı olduğu bilinir. Bu ulkede Turan kavimlerinin yaşadığı, sonra guneye ve kuzeye doğru dağıldıkları, ayrıca onların bir kısmının orada da gocebe hayat surdurdukleri dikkatealınırsa, Sumer ve Akadların ilk once bu ulkede yaşadıklarını anlamak da kolay olur. Ural-Altay halklarının sozlu kaynakları ve yadigarları da bunu teyit eder. Castren, inceleme ve araştırma sonuclarına gore, onların (Sumerlerin) dunya yaratıldığından ve buyuk felaketlerden beri, (yeryuzunu suların basması kastediliyor.) bu gune kadar dedeleri, babaları Altay'ın derya ve ırmaklarından su icerdi. Onların tılsımlı vadide (cennet gibi yurt) yaşadıklarını gostermek icin guzel efsaneyi ornek olarak verir. Efsaneye gore bu vadi, dort taraftan gecilemez kayalarla cevrilidir. Onların ecdatları nice yuzyıllar bu vadide yaşadılar. Neticede vadiden cıkıp gitme, onu genişletme yolunu aramışlar, ama bulamamışlardır. O zaman kavmin nalcılarından birikayayı inceler bakar, onun baştan sona demir olduğunu tespit eder. Onun teklifiylebuyuk bir ateş yakarlar, cekiclerle kayayı eritirler. Boylece aşılmaz kayadan kendilerine yol acarlar. Bu efsane, demiri işlemenin sarı kavmin temel uğraşı, işi olduğu hakkındakigoruşleri tasdik eder. Sumer ve Akadlar da bu konuda mahirdirler. Keza, bu onların mezarlarında bulunan altın ve sanatkarane bir şekilde demirden yapılmış eşyalarda dagorulur (Ayar, 1998). E. Ragozina'nın ornek olarak verdiği efsane daha once bahsedilen efsanenin aynısıdır. Aslında demirciliğin keşfedilmesi ve işlenmesi medeniyetin başlangıcıdır. Altay ve Ural sıra dağları arasında yaşayan Turk kavimlerinin kendilerine yurt arayarak, dağ sıralarınıaşıp Kafkasya’yla Mezopotamya'ya gelmesi ve oradan da dunya uygarlığını başlatmasıhakikattir. Altay ve Ural dağları arasında yapılan arkeolojik keşifler de eskiden buralarda uygarlığın ilk unsurlarının mevcut olduğunu gostermektedir. Asıl Altaylıkavimlerin Ural'la Kafkasya'ya, oradan Ağrı dağından başlayan Dicle ve Fırat deryalarıboyunca uzanan duz, ekin ekmeye elverişli yerlere kadar gitmeleri gerceklere uzak değildir. Cunku Turklerin buyuk gocleri hakkında ceşitli efsaneler, masal ve destanlar mevcuttur. Yazılı kaynaklar, “Alpamış” destanında da bunun gibi gocten bahseder. Gerci destanın yazıya gecirilmesi IX.-X. yuzyılda olsa da goc olayı muhtemelen cok eskiden vuku bulmuştur. Avrupa'ya goc eden Hunların, Bulgaristan’a ve Macaristan'a yerleşen Bulgarlarla Macarların ve Anadolu Turklerinin gocmen kavimler olduğu bugun icin sır değildir. Bunların sulak yer aradıklarını (su-yer, Sumer) ve Mezopotamya'ya doğru gittiklerini -------------------------------------------------------------------------------- Page 11 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197193tasavvur etmek icin buyuk bir deha olmaya gerek yoktur. Cunku nehirlerin doğduğu yerler ve uzunlukları Sibirya ırmaklarını hatırlatmaktadır. Onların bu yerlerde kendilerinin ata yurtlarının tabiatına has manzaraya rastlayabilmeleri tabii idi. E. Rogozina, Castren incelemesinde dunyanın yaradılışından, yahut da umumi bir afetten bahseder. Burada anlatılan su baskını, onların ecdatlarının Altay civarında yaşadığı yerhakkındaki efsane icin kıymetli sayılır. Bu, Sumerlerin “Gılgamış”ı daha doğrusu “Bılgames”idir. Esasında bu, Akadlarca yaratılmışlar, baş kahramanı da Gılgamış(Olmeyen Adam/Herkesi Goren Adam) olmuştur. Destanda da umumi afet olan su baskını hakkında rivayetler vardır. Otnapistum'un Gılgamış'a soylediği su tufanıhakkındaki kaynak, eski bir yazmadır. Gılgameş'e gore bu tufanla ilgili NuhAleyhisselam hakkındaki rivayet, Yahudilere “Tevrat”la malum olmuştur. Su tufanıhakkında “Tevrat”tan daha eski kaynak olarak 1960'lı yıllara kadar bu destan kabuledilmiştir. Babildeki Anişurbinapli kutuphanesinin bir kısmı bulununca, en eskikaynağın Gılgamiş destanı olduğu kesinleşti. Burada dikkati ceken şey, E. Ragozino'nun da muhtemelen buna dayanarak Sumerleri Turk kavmi olarak kabuletmesidir. Su tufanı hakkındaki efsaneleri mukayese edildiğinde, bunlardaki benzerlikartık tesadufi bir benzerlik olmaktan cıkar. İlk once su tufanıyla ilgili Altayların efsanelerini ele alalım:Tufan olacağını ilk once demir şoklu, mavi tuylu bir teke haber vermiştir. Mavi tekeyeryuzunu yedi gun dolaşarak bağırır. (Demir şoklu, mavi teke bize gore totemlerdekitanrılardan biri olmalıdır.) Sonra da muthiş bir soğuk başlar. Yedi aziz kardeş vardır. Onlara tufan olacağı haber verilir. Erlik, Olgen'de (tufandan sonra tanrı huzuruna gecerler.) olan ağabeyiyle bir gemi yapar. Her tur hayvandan bir cift alıp gemiyekoyarlar. Tufan bittikten sonra Olgen, bir horoz gonderir. Horoz soğuktan olur, sonra da bir kaz gonderir. Kaz da gemiye donmez. Ucuncu defa bir şahin (kuzgun) gonderir. O da gemiye donmez. Cunku o, bir leş bulup yemeye başlamıştır. Kaz karanın gorulduğunu fark eder. Bu yedi kardeş gemiden cıkarlar. Bir başka Altay efsanesinde tufan şoyle tasvir edilir: “Oluler dunyasındaki Namo adlıadama tufan olacağı soylenir. Ondan bir gemi yapması istenir. Namo'nun Boliksa, Sorul, Saozunul adlı uc oğlu vardır. Hepsi bir araya gelerek bir dağın tepesinde gemiyapar. Onlar, gemiye insanlardan ve diğer canlılardan birer cift alırlar. Daha sonra tufan başlar. Namo'nun gozleri iyi gormemektedir. Gemidekilere “Bir şey goruyor musunuz?”diye sorar. Efsanedeki soylenişe gore Namo'nun gemisi tufana dayanır. Nihayet su -------------------------------------------------------------------------------- Page 12 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197194azalınca gemi, Jumalay (Gimalay) ve Tulutti dağlarına oturur. Namo da birinci efsanede olduğu gibi karayı bulmak icin ilk once şahini (kuzgunu), sonra kargayı, daha sonra da saksağanı gonderir. Dorduncu defa da bir guvercin ucurur. O da karayı gorduğunun mujdesiyle doner. Tufandan sonra Namo, tanrıların yanında yerini alır (Radloff ve İz Sibiri, 1989). Tufan hakkında diğer Turk boylarının da efsaneleri vardır. Ama burada Sumerlerin su tufanıyla ilgili efsaneleriyle karşılaştırılmak uzere Altayların efsaneleri esas alındı. Sumerlilerin su tufanı hakkındaki efsanesiyle Altay efsanelerinde sadece sanat manzaraları, kahramanları ve hareketlerinin netliğiyle dikkat ceker. Bu da şuna bağlıdır; Gılgamış hakkındaki destan Sumer Ra'ları tarafından tekrar tekrar soylenmiştir. Sonuctada yazılı hale getirildiği zaman icracıların guzel ifadeleri karışmıştır. Milattan onceki 2100 yılından daha da once bir comleğe yazılmış olan ve PensilvanyaUniversitesi profesoru Gilpreht tarafından tetkik edilen Sumerce su tufanı efsanesi, Gılgamış'ın ya da başka bir eserin bir kısmı olabilir. Belki de bu, Gılgamış hakkında bulunan beş koşuğun devamıdır. Bu konuda hala ortak bir goruşe varılamamıştır. Ana efsane, Sumerce yazılması yonuyle de kıymetlidir. Efsaneye gore Zingiddu veya Zinzuddu tanrılarının huzurundaki itaati, ibadetinden dolayı tufan olacağını haber alır ve buyuk bir gemi yapar. Tufandan da bu sayede kurtulur. Comleğe yazılmış olan efsane şoyledir: “Tipi ve tufan, yeryuzunde yedi gece yedi gunduz sel şeklinde devam eder. Gemi ise azgın dalgalara carparak yuzmeye devam eder. Sonra Tanrı-Guneş gorulur. Bu, aleve ve guneşe sığınan, onları tanrı bilen ecdatlarımızı hatırlatır. Sonra Zinzuddu guneş tanrısına, koyun ve okuzu kurban eder. Zinzuddu, tanrıların ebedi yaşama mukafatına nail olur (Avdiyev, 1948b). Akadların “Olmeyen Adam” destanında da bu Sumer destanıyla benzerlikler gorulur. Ab-ı hayat icerek, ebedi hayata erişen Otnapiştum'un ebedi hayatı arayışı, Gılgamış'taki su tufanını andırır. Biz, burada efsaneyi tam vermek yerine onun kısa bir ozetini veriyoruz: Tanrılara itaat ve ibadet eden Otnapiştum, tanrıların yardımıyla bir gemiyapar ve ona butun canlılardan birer cift yerleştirir. Tufan başlar. Gemi yedinci gun bir dağın yanında durur. Otnapiştum karanın gorunup gorunmediğini oğrenmek icin once bir guvercin, sonra kırlangıc, daha sonra da bir karga ucurur. Karga, karanın gozuktuğunu haber verir. Dağda Otnapiştum, tanrılar adıyla kurban keser. Tanrılar daona, ebedi hayatı bağışlarlar. -------------------------------------------------------------------------------- Page 13 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197195Bu efsanenin metni Babil kutuphanesinde muhafaza edilmektedir. Gılgamış hakkındakiSumer ve Akad destanlarının Kucuk Asya'daki mitlerin tamamında, dolayısıyla Yahudi, Yunan mitlerinin meydana gelmesinde de, tesiri vardır. Bunları goz onunde bulundurarak Otnapiştum efsanesiyle “İncil”deki Nuh (Noy) peygamber hakkında anlatılanları karşılaştırırsak, bu iki efsane arasında hic bir fark olmadığını goruruz. Hattaşunu da soyleyebiliriz: “İncil”deki Nuh (Noy) peygamber hakkındaki bolum, “Olmeyen Adam” destanının kelimesi kelimesine tekrar edilen nushasıdır. Kur'an'da gecen bazıayetlerde ve Muhammed Aleyhisselamın hadislerinde, Musa peygambere indirilen mukaddes kitabın sonradan bozulduğu ve değiştirildiği gecmektedir. “İncil”in sutufanıyla ilgili bolumunu okuduğumuzda, hem Sumerlerin maddi ve manevibaşarılarına, hem de bunun yazılı kaynaklarının varisleri olan Babillilerin tesirindeşekillenen Yahudi mitolojisinin ifadesi olduğuna şahit oluruz. C. Frezer ise bu benzerliği doğrudan doğruya “aynen tekrarı” diye değerlendirir (Ragozina, 1903). Sumer ve Akad efsanelerini ornek almamızdaki gaye; aslı Sami dilleri grubuna mensup olan Akadlar’ın M.O. 5000 yılından 2000 yılına kadar gecmişteki binlerce yıl icindeSumerler’in tesirinde şekillenerek, devletlerinin adını da Sumerce adlandırarak Sumer tanrılarını ve mitolojisini kendilerininki gibi benimsemeleridir. Bundan dolayı Akad kaynakları, Sami dilindeki halkların mitolojisi olarak değil, Sumerler mitolojisi niteliğinde değerlendirilmelidir. Altay ve Sumerlerin su tufanı hakkındaki efsanelerinin umumi benzerliklerinin dışında hareket, olay, hatta bazı ayrıntıları bile aynen tekrarlanır ki, buna da "tesaduftur." demek cok zordur. Kuşun ucuruluşu, ucurulan kuşların birbirine benzer olması, her iki efsanede de geminin dağa ulaşarak durması ve neticede her iki efsanede de ebedi hayata/tanrılığa ulaşılması -ebedi hayatın sadece tanrılara has ozellik olduğunu da dikkate alırsak, Namo, Olgen, Erlik’in tanrı olmasıyla Zinzuddu ve Otnapiştum’un ebedi hayata ulaşmaları arasında fark olmadığını, belki de aynı şey olduğunu anlarız- iki efsanenin kaynaklarının aynı olduğunu gosterir. Bunun dışında her iki efsane Turklerde Nuh peygamber hakkındaki rivayetin “İncil”e kadar da malumolduğunu gosterir. Binlerce yıl boyunca sozlu gelenekte ağızdan ağıza dolaştığı icinisimlerin değişmiş olması tabiidir. Her iki efsaneyi de birleştiren bir başka kaynak da “Kısasu’l-Razguzi”dir. Bu eserde Turk kavminin kokunun Nuh peygambere bağlanması, bu meselenin acıklığa kavuşturulmasında bize yardımcı olur. “Kısasu’l-Razguzi, Şecere-i Terakime, Oğuzname” ve benzeri bircok eserde Turklerin atasının Nuh'un oğlu Yafes olduğu gecer. Su tufanından sonra Nuh, en kucuk ve cok sevdiği -------------------------------------------------------------------------------- Page 14 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197196oğlu Yafes'e, Turan yerini verir. Orada Yafes’in evlatları dunyaya gelir. Turk şeceresinde butun asırlarda işte bu soy ağacı ornek alınır. Eğer Turk, Yafes’in oğlu ise Nuh peygamber hakkındaki efsanenin Turklerde ağızdan ağıza dolaşarak gunumuze ulaşması doğaldır. İşte bu donemlerde isimlerin değişmesi de tabiidir.Tufan hakkındakiefsanelerin benzerliği, bize mitolojik tasavvur ve duşunceleri mukayese etmeye imkan sağlar. Olcas Suleymanov, Sumerlerin mezarından bulunan eşyaları, Altayların mezarlarından bulunan eşyalarla karşılaştırarak, bunların birbirine cok benzediğini tespit etmiştir. Ozellikle, Sumerlerin hayat veren tanrıcası İştar hakkındaki tasavvurlar Turk boylarınınkine cok yakındır. Moğolistan’dan Macaristan'a kadar kadın tanrıcaların heykelleri bulunmuştur. Onların mitolojik vazifeleri İştar'un vazifesiyle aynıdır. Turklerin bereket/uretim tanrıcası Umay'ın, hem hanedanın hem de cocukların tanrıcasısayılmasını da buna ekleyebiliriz. Cocuk gorme, olumden kurtarma, Umay’ın vazifelerindendir. O, hayat veren İştar’u hatırlatır. Altay mitlerinde Olgen, gok ; Erlik Han yeryuzu tanrısıdır. Sumer mitlerinde Enlil, gok tanrısı; Enki ise yeraltı tanrısıdır. Turkler eskiden dunya uc alemden ibarettir diye tasavvur etmişlerdir: gokyuzu, yeryuzu ve yeraltı... Sumerlerde de aynı şey soz konusudur. Turkler guneşi mukaddes sayarlar, ona tanrı derler. Sumerlerde de guneşe tanrı denir. Hatta Otnapiştum’la ilgili efsanedeGuneş-Tanrı’ya kurban kesildiğini bile okumuştuk. Turkler yeraltı dunyasına “Gidilse Donulmez Ulkesi” demişlerdir. Aynı adlandırma Sumerlerde de vardır. Sumerce ve Turkce arasındaki benzerlikler, efsaneleri, kozmogonik bakışları, dunya hakkındakiduşunceleri, orf-adetleri mukayese edildikce cok daha acık bir şekilde ortaya cıkmaktadır. Dolayısıyla, Turk alimleri “Sumer-Turk Devleti”, “Sumerce-Turkce” konusundaki goruşleri coktan kabul etmişlerdir. Murat Uraz, Sumer efsaneleri eski Turk efsaneleriyle karşılaştırdığında soz konusu efsanelerin kaynaklarının bu olduğu kanaatine varmıştır. O, Turk boylarının efsanelerindeki mağara, dağ, Tanrı benzerlikleri ve kotu ruhlar, yeraltı dunyası, gokyuzu (felek), dunyanın yaratılışı, tabiatla olanmunasebetlerindeki benzerlikleri ortaya koymuştur. Biz, Turklerin ve Sumerlerin alemhakkındaki duşunce ve tasavvurlarını, onların mitolojisi hakkında ayrı bir makaleyazacağımız icin bu yazımızı mitlerdeki genel benzerliklerle sınırlıyoruz. Cunku elimizdeki belgeler, Sumerlerin Turk kavmi olduğu konusundaki faraziyenin hakikateyakın olduğuna dair esas belgelerdir. -------------------------------------------------------------------------------- Page 15 G.U. Gazi Eğitim Fakultesi Dergisi Cilt 22, Sayı 3 (2002) 183-197197KAYNAKLAR Sulaymanov, U., 1975, Azi Ya, Alma-Ata. Uraz, M., 1991, Turk Asatirlari, Sirli Alam Curnali, s. 1-17. Avdiyev, V. İ., 1948a, İstoria Drevnogo Vostoka, OGİL, Gospolitizdat, s. 41.Kaşgarlı Mahmut, 1960a, Divanu Lugati’t-Turk, c. I, s. 40. Kaşgarlı Mahmut, 1960b, Divanu Lugati’t-Turk, c. III, s. 252. Alpamiş Dastanı, 1998, Taşkent, s. 97. Epos O Gılgameşe, s. 12. Kaşgarlı Mahmut, 1991, Divanu Lugati’t-Turk, c. I. Anoxin A. V., Materialı Po fiamanstvu Altaytsev, Sb. MAE., c. IV. Sulaymanova F., 1991, fiarq va ⁄arb, Fan., Taşkent, s. 11. Pyankov İ. V., 1978, Anticnost İ Anticnie Tarditsii V Kulture İ İskustve Narodov Sov. Vostoka M., s. 184. Arxialogiceskix S. L., 1961. Ayyar, M., 1988, Ozbek Xalk İcadi, T. Radloff V. V., İz Sibiri, M., 1989, s. 421. Avdiyev, V. İ., 1948b, İstoria Drevnogo Vostoka, OGİL, Gospolitizdat, s. 23.Ragozina, Z., 1903, İstoriya Xaldei, Spb., s. 160-170. * 송준희님에 의해서 게시물 이동되었습니다 (2006-08-06 07:23) |
삭제된 댓글 입니다.
지금 보니까 번역속도가 빠르신데 천천히 하셔도 좋습니다. 여기있는 글들 어디 도망 안가거든요^^
일단 미노타우르스와 테세우스의 이야기는 설득력이 있습니다. 그러나 미노타로우루스와 테세우스가 어떤관계였는지 밝혀야합니다. 즉 아틀란티스를 세운 왕은 아틀란타인데 그가 바로 '포세이돈'입니다. 즉 즉 '아틀란타'의이름을 따서 '대성양'이라는 이름이 생긴 것입니다. '아틀란타'는 그리스신화에서 제우스와 져서 패배하였고 그벌로 하늘과땅을 분리하여 즉 하늘을 두팔로 떠 받도록 되어 있는 신입니다. 즉 우리신화 '반고'와 같은 인물이지요. 아틀란타에게 4명의자식이 있는데 그들이 바로 오시리스, 이시스, 세크, 네프티스이지요. 즉 미노스왕에게 포세이돈(아틀란타)이 보낸 흰소는 그 자신의 상징이었지요. 그 소(미노타로우스-ㅁ
흰소(마고)는 직녀성의 별을 우숙牛宿(소별)이라고 하지요. 그의 딸이 미노타로우스(치우)이며 그녀의 분신(이시스-소희)이고, 그녀의 다른 분신(네프티스-궁희)그리고 그녀의 남편-세트(황제헌원) 이시스의 남편(염제신농)이 완전 위조된 신화입니다. 그리스신화 역시 남성중심신화 로서 앗시리아에서 위조된 이쉬마엘뤼스를 표본으로 만들어졌고, 이집트신화 역시 마찬가지입니다. 즉 이집트신화에서 '세트'는 가뭄의 신으로 그려지고 있습니다. 그런데 매우 위험한 것은 황제헌원이 매우매우 중요한 우리조상이라는 것입니다. 수메르신화에서는 이난나가 당시의 최고 미남이었던 길가메쉬(황제헌원)에 청혼했다가 거절당하자 전쟁이벌어집니다
그뒤 기록은 보이지않으나 결국, 이시스(치우)는 복희, 염제신농을 차례로 버리고는 결국 '세트(황제헌원)을 부군으로 맞이합니다. 이 기록은 <한단고기>에 . 려(치우)는 그의 부군 (황제헌원)을 마한으로 삼았다. 다른기록에 려(치우)는 비서갑(웅녀)의 아들 웅백다(황제헌원-그의 어릴적 이름이 '백다'였슴)를 '마한'에 봉했다. 이 기록이 낙빈기의<금문신고>에
황제헌원의 둘째부인 이름이 강姜으로기록되며,<사기>에는 '뇌조'로 기록되고, ,삼국유사.에는 황아가 소호금천을 낳았다로되므로 '황아'이며 그는 염제신농씨의 동생이라고기록. 신농씨는 강姜씨였기에 치우(티벳의조상)는 서강西姜이라 불렀다. 치우(황아)는 달로 올라가서 두
두꺼비가 되는데 세발달린 두꺼비(삼족섬) 두꺼비,도께비는 모두 (독아비)의 변음임. 독아비는 독은 쇳물을 녹이는 용광로 라는 뜻이고, '아비'는 장물아비'싸울아비'등에 그 사용법이 남아있는데, 그 직업의 최고 고수인 '장인'이라는뜻. 여기서중요한 점은 황제헌원이 바로 우리의 가장 중요한 조상인 (한웅)이고 치우가 환인이라는 점 필히 기억해 둘 것. 둑아비(독아비)는 다른 뜻으로 해석할 수가 있는데 바로 '마루둑'의 아비(스승).으로도 해석가능함. '마루둑'이 바로 황제헌원일 가능성이 매우높음. 치우는 티우가 맞음. 알파벳 'T'는 타우, 티우,로 발음했고, 그뜻은 '도끼'였음.
우리민족은 모두 그들의 후손이므로 중국처럼, 삼황(치우, 신농, 황제)를 모시는 거대한 사당을 짓고 국가적인 행사로 모셔야하며, 국가의모든기록과 교과서 역사서에 이들 삼황에 대한 제사와 함께, 마고,복희,신당도 추가하여 역사에기록해야할것임. 이것이 대한민국이 고구려,발해역사를 빼앗기지 않는 유일한 방법임.
세트와 헌원이 관계가 있을수 있다는점. 새로운 가능성 이군요. 답글 감사드립니다, 하이돌님.
와우~~
이걸 번역해달라고 가져오신 호두님이나 번역을 시작하신 서울사나이님, 하이돌님 대단하십니다.
서울사나이님, 천천히 조금씩 부탁드립니다. 하이돌님도 번역이 가능하시면 페이지를 나누시면 좋겠네요.
구이닷컴에 별별 자료가 다 잇더군요. 저보단 이런 논문을 발견해 올리신 솔본님이 대단하신거죠.
저는 이 글에서 super, 소비, 소피아, 시베리아, 선비족의 어원을 알았습니다. 호두까기님 감사합니다.
출처의 솔본님의 공이십니다^^
전 그냥 퍼온것밖엔 한게 없습니다.
서울사나이님, 수고하시겠습니다.~~
죄송하고 고맙고 그러네요...
호두님 이런 자료를 어떻게 찾아오셨대요 그래.^^
이번에 호두까기님 안 오셔서 서운했어요. 보고싶었는데...^^*
다음정모엔 나가겠습니다^^
감기 조심하셔요~